Almanya’nın Polonya’ya saldırısı ile birlikte başlayan II. Dünya Savaşı, Dünya tarihinin o güne kadar gördüğü en şiddetli ve kanlı savaş olmuştur. II. Dünya Savaşının kırılma noktalarından biri de Almanya’nın SSCB’ye karşı savaşması olmuştur. 1941 yılında Almanlarca başlatılan Barbarossa Harekâtı esnasında yaklaşık üç milyon SSCB askeri esir edilmişti. Esir kamplarında hayatta kalma mücadelesi veren esirlerin çoğu, Türksoylu SSCB askerleriydi. Yeni kurulan Alman Doğu Bakanlığı aracılığıyla savaş esirlerinin durumu değerlendirilmiş; özellikle Türksoylu esirlerin durumlarının iyileştirilesi ve Kızılordu’ya karşı savaştırılması için komiteler oluşturulmuştu. SSCB coğrafyasının değişik yerlerinde yaşayan Türk halklarının lideri konumundaki önemli şahsiyetler de bu komitelerde bir araya getirilmişti. Bu kapsamda Mustafa Çokay, Veli Kayyum Han, Alihan Kantemir, Ahmet Temir, Osman Hocaoğlu, Mehmet Emin Buğra, Mehmet Emin Resul-zade ve Cafer Saydahmet gibi lider isimler yoğun bir mesai harcamışlardı. Alman Doğu Bakanlığının kontrolünde yapılan komite çalışmalarıyla savaş esirlerinden Doğu Lejyonları kurulmuş; Türkistan Lejyonu da 1942 yılının Ocak ayında kurulmuştu. Almanlar, bu askeri yapının dışında Azerbaycan, İdil-Ural, Gürcü ve Ermeni Lejyonlarını da oluşturarak Kızılorduya karşı savaştırmışlardı. Mustafa Çokay’ın kısa süre sonra ölümüyle Türkistan Lejyonu için görevlendiren isim Veli Kayyum Han idi. Türk Hükümeti ve kamuoyundaki Türkçü çevreler de bu süreci yakından takip etmiş ve desteklemişlerdi. Türkistan Lejyonu ilk önce Doğu Cephesi’nde Kızıl Ordu ile savaştırılmış, 1943’te de Batı Cephesi’ne kaydırılmıştı. Türkistanlı askerler gerek Doğu Cephesinde Kızıl Ordu ile gerekse Batı Cephesinde Müttefik Kuvvetlerle savaşırken ağır kayıplar vermişlerdi. Almanya’nın savaşı kaybetmesi üzerine ABD ve İngiltere tarafından esir edilen Türksoylu askerler, Sovyetler Birliği’ne teslim edilmiş; Sovyetler Birliği de bu askerleri “Vatan Haini” ilan ederek idâm etmişti. Ayrıca Sovyet rejimi, Almanların işgal ettikleri bölgelerde yaşayan Türk ve Müslüman nüfusun büyük bir bölümünü cezalandırmış, yerinden yurdundan ederek binlerce km. uzaklıkta başka yerlere sürgüne göndermişti. Ancak sürgün işlemleri soykırıma dönüşmüş, çoğu Türksoylu SSCB vatandaşı, gönderildiği yere ulaşmadan hayatını kaybetmişti. Gidebilenler de ağır koşullar içinde hayatta kalma mücadelesi vermiştir. Türkiye ise savaş sonunda ortaya çıkan şartlar gereği, Türksoylu askerlerin idâmlarına ve sürgünlere tepkisiz kalmıştı.
World War II, which started with Germany's attack on Poland, was the most violent and bloody war in the history of the world. One of the breaking points of World War II was Germany's struggle against the USSR. During the Barbarossa Operation, launched by the Germans in 1941, about three million USSR soldiers were captured. Most prisoners struggling to survive in the prison camps were USSR soldiers of Turkish origin. The situation of the prisoners of war was evaluated via the newly established Reich Ministry for the Occupied Eastern Territories; committees were established to improve especially the situation of the prisoners with Turkish origin and to make them fight against the Red Army. The important figures of the leadership of the Turkish peoples living in different parts of the geography of the USSR were brought together in these committees. Leaders such as Mustafa Çokay, Veli Kayyum Khan, Alihan Kantemir, Ahmet Temir, Osman Hocaoğlu, Mehmet Emin Buğra, Mehmet Emin Resulzade, and Cafer Saydahmet spent an intensive time on this issue. The Eastern Legions were organized from the prisoners of war by the committee work under the control of the Reich Ministry for the Occupied Eastern Territories; The Turkestan Legion was organized in January 1942. In addition to this military structure, the Germans fought against the Red Army by forming Azerbaijan, Idil-Ural, Georgian, and Armenian Legions. After the death of Mustafa Çokay in a short time, Veli Kayyum Khan was appointed to the Turkestan Legion. The Turkish Government and the Turkist circles in the public closely followed and supported this process. The Turkestan Legion was first fought with the Red Army on the Eastern Front, and in 1943 it was shifted to the Western Front. The soldiers of Turkestan suffered heavy casualties both during fighting against the Red Army on the Eastern Front and fighting against the Allied Forces on the Western Front. When Germany lost the war, Turkish originated soldiers captured by the USA and Great Britain were surrendered to the Soviet Union; and the Soviet Union executed these soldiers by calling them Traitor. Furthermore, the Soviet regime punished a large part of the Turkish originated and Muslim population living in the areas occupied by the Germans and exiled the deterritorialized people to other places which were thousands of kilometers away. However, the exile process turned into genocide, and most of the Turkish originated citizens of the USSR had lost their lives before they arrived their destinations. Those who could arrive their destinations had to struggle to survive under severe conditions. Due to the conditions that emerged at the end of the war, Turkey remained unresponsive to the execution and exile of the Turkish originated soldiers.