Aydınlanma, düşünce tarihinin önemli aşamalarından birisidir. Aydınlanma ideali insana, akla ve deneyime sarsılmaz bir güven duyarken dinsel kavrayışı, mitolojiyi ve hurafeleri karşısına almaktadır. Modern çağda teknoloji ve doğa bilimlerinde yaşanan ilerleme, şüphesiz akla ve olgulara verilen bu değerin bir sonucudur. Ancak bu alanlarda gerçekleşen ilerleme, acaba ahlaki olarak da ilerlemekte olduğumuzu göstermekte midir? Adorno ve Horkheimer, bu soruyu “hayır” şeklinde cevaplayacaktır. Onlara göre diyalektik bir tarihsel süreç biçiminde cereyan eden Aydınlanma, tarihin her döneminde var olmuştur ve doruk noktasına ulaştığında tekrar mitosa dönüşmektedir. Adorno ve Horkheimer’a göre ilerlemeci bir ideali temsil eden Aydınlanmanın baştan beri amacı, mitleri bertaraf etmek, dünyanın büyüsünü ortadan kaldırmak ve insanlığı korkudan kurtararak onları efendi konumuna getirmek olmuştur. Fakat bu sürecin geldiği noktada Aydınlanma, kendi kendisine zarar vermiş ve insanlık, ilerlemek yerine yeni bir tür barbarlığa mahkum olmuştur. Önceden kendi başına eleştirel bir güç olan akıl, araçsallığa indirgenmiş ve statükonun korunmasına hizmet etmeye başlamıştır. Düşünce artık öyle bir araçtır ki, onun iyi ve doğru olan yerine kötü ve yıkıcı olana yönelmesini engelleyecek nesnel dayanağını yitirmiştir. Felsefede ortaya çıkan açıklık ve yalınlık takıntısından dolayı (hakim düşünce tarzını kritiğe tabi tutma yetisi olan) spekülatif düşünce, laf kalabalığı yaftası yemektedir. Modern dönemdeki pozitivist anlayış, nicel ifadelere dönüştürülemeyen her türden düşünceyi, edebiyat etiketi yapıştırarak yadsımaktadır. Düşüncenin nesneleri maddeye indirgenmiş, nitelik ve anlam bir kenara bırakılarak nicelik ve fayda itibar görmeye başlamıştır. Bu çalışmada, Frankfurt Okulu’nun bahsi geçen iki filozofunun yaptığı Aydınlanma eleştirisinin araçsal akıl bağlamında incelenmesi ve eleştirinin bizce isabetli olmayan yönlerinin açığa çıkartılması amaçlanmıştır.
Enlightenment is one of the important stages in the history of thought. Enlightenment ideal confronts religious conception, mythology and superstitions, while having an unwavering confidence in human, reason and experience. The progress in technology and natural sciences in the modern age is undoubtedly the result of this value given to reason and facts. But does progress in these areas show that we are also moving forward morally? Adorno and Horkheimer will answer this question as "no". According to them, the Enlightenment, which took place in the form of a dialectical historical process, has existed in every period of history and when it reaches its peak, it turns into a myth again. According to Adorno and Horkheimer, the aim of the Enlightenment, which represents a progressive ideal from the very beginning, has been to eliminate myths, remove the magic of the world, and save humanity from fear and make them masters. But at the point where this process came, the Enlightenment harmed itself and humanity was condemned to a new kind of barbarism instead of advancing. Reason, previously a critical force in its own right, was reduced to instrumentality and began to serve the preservation of the status quo. Thought is now such a tool that it has lost its objective basis to prevent it from turning to the bad and destructive instead of the good and the right. Because of the obsession with openness and simplicity that arise in philosophy, speculative thinking (capable of criticizing the dominant way of thinking) eats the label of verbal. The positivist understanding in the modern period denies any thought that cannot be transformed into quantitative expressions by pasting a literature label. The objects of thought have been reduced to matter, leaving aside quality and meaning, quantity and benefit have begun to be respected. In this study, it is aimed to examine the criticism of Enlightenment made by the two philosophers of the Frankfurt School in the context of instrumental reason and to reveal the aspects of the criticism that are not accurate to us.