İslam tarihi içerisinde ilk kez Büyük Selçuklu Devleti zamanında kurulan Nizamiye Medreseleri ile kurgulanan yükseköğretim sistemi, Anadolu Beylikleri üzerinden Osmanlı Devleti’ne kurumsal olarak miras kalmıştır. Kuruluş döneminden itibaren büyük önem verilen ve zaman içerisinde daha da geliştirilen medreseler, 19. Yüzyıldan itibaren zamanın ihtiyaçlarına cevap yermemesi üzerine, alternatif yükseköğretim kurumları kurma fikri ortaya çıkmıştır. Zamanla teoloji eğitimine odaklanan Medrese sistemi yerine tabiat bilimlerine önem veren batılı eğitim tarzı denemeleri Darülfununun kuruluş gerekçesini oluşturur. Çeşitli dönemlerde kapanan, taşınan veya isim değişikliğine uğrayan Darülfünun, Lozan Antlaşması sonrası yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne intikal etmiştir. Tevhidi Tedrisat kanunu sonrası medreseleri kapatma yoluna giden yönetim, 1933 yılına kadar Darülfunun’da köklü bir değişiklik yapmamıştır. 1933 yılındaki 2252 sayılı kanunla Darülfunun özelinde çağdaş bir yükseköğretim sistemi oluşturulmak istenmiştir. 1980 yılına kadar Türkiye’nin belli başlı şehirlerinde 19 üniversite kurulur. Türk yükseköğretimindeki en büyük niceliksel atılım 2006 yılında olmuş ve ülkede, içerisinde üniversite olmayan bir il kalmamıştır. Bu yıllar içerisinde hızlı bir şekilde öğrenci sayısı ve fakülte çeşitliliği bakımından büyük artış gösteren bu üniversiteler, dönem dönem siyasi elitlerin yönetme ve yönlendirme çabaları ile ülkenin siyasal gündeminde önemli yer edinmiştir.
The higher education system, which was designed with Nizamiye Madrasahs that were established for the first time in the history of the Great Seljuk State in the history of Islam, has been inherited by the Ottoman State institutionally through Anatolian Beyliks. As the madrasahs, which were given great importance since the foundation period and developed further over time, could not meet the needs of the time since the 19th century, the idea of establishing alternative higher education institutions emerged. Western education style trials that give importance to natural sciences, instead of the Madrasah system, which focuses on theology education over time, constitute the reason of foundation of Darülfünun. Darülfünun, which was closed, moved or underwent name change during various times, was transferred to the newly established Republic of Turkey after the Treaty of Lausanne. The government, which closed the madrasahs after the law on unification of education, did not make a radical change in Darülfünun until 1933. In 1933, with the law numbered 2252, it was aimed to establish a modern higher education system specific to Darülfünun. Until 1980, 19 universities were established in major cities in Turkey. The biggest quantitative breakthrough in Turkish higher education occurred in 2006 and no province remained in the country without a university. These universities, which increased rapidly in terms of the number of students and faculty diversity during these years, have gained an important place in the political agenda of the country with the governing and directing efforts of the political elites from time to time.