Erken Hristiyanlık döneminden itibaren çobanlık, İsa Peygamber’den sonra koyunlardan teşekkül eden sürüye liderlik edenlere verilmiş bir unvan olup Papalık, Ortaçağ’ın büyük bir bölümünde bu unvan üzerinden Hristiyan dünyanın önderliğini üstlenmiştir. Tanrı’nın çobanlık görevini verdiği İsa Peygamber’den sonra Aziz Petrus ve ardından da Roma Kilisesinin başı başçobanlık görevlerini yürütmüş ve çobanlık tümüyle dinî bir bağlama kavuşmuştur. VI. yüzyılda Papalık görevinde bulunan Büyük Gregorius’un kaleme aldığı Regula Pastoralis adlı eser, iyi ve kötü çobanın tanımını yaparak onların özellikleri üzerinde durmuştur. İyi-kötü çoban ayrımının yapılması ile Avrupa’daki din adamları, diğer din adamlarının ve hatta Papa’nın çobanlık görevini iyi yapamadığından şikâyet ederek onları "kötü çobanlar" olarak nitelendirmişlerdir. Bilhassa Papalığın “Karanlık Çağlar” olarak adlandırdığı X. yüzyılda yaşanan yozlaşmayı takip eden dönem içerisinde kötü çobandan memnun olmayan din adamı ve düşünürler, bir dizi eser yazmış, çobanlık görevini kötü bir şekilde yürüten din adamlarına karşı hükümdarların sürüye çobanlık yapabileceği görüşü ortaya çıkmıştır. Hükümdarların da sürüye çobanlık yapabileceği fikri, doğal olarak mezkûr kavramın dünyevileşmesine ve siyasileşmesine zemin hazırlamış, kilisenin otoritesine karşı krallıklar, güç odağı haline gelmiştir. Hristiyan dünyaya kimin çobanlık yapacağına dair bu tartışmalar da XIII. yüzyıldan itibaren kilise yanlısı Guelfolar ile kral yanlısı Gibellinolar arasında kilise-devlet çekişmesinin yaşanmasında rol oynamıştır. Son kertede çobanlık, Erken Modern Avrupa’da hükümdara verilen başlıca unvanlardan biri olmuş ve monarşi tarzındaki yönetimlerin güçlenmesini sağlamıştır.
Shepherding had been an appellation after Jesus Christ since Early Christianity as a title for the people who led a flock consisting of sheep, and the Papacy dominated Christendom by using this appellation for a long time in the Middle Ages. Saint Petrus and the head of the Roman Church carried out the duties of arch-shepherding after Jesus Christ, who had been bestowed with this duty by God, and, so, shepherding gained a completely religious context. Regula Pastoralis, a treatise written by Gregory the Great, defined the concepts of a good shepherd and a bad one and dwelled on their characteristics. After the distinction became clear between the definition of a good shepherd and a bad one, the clergymen of Europe complained that other clergymen, and, even, the Pope himself were not carrying out the duty of shepherding sufficiently and labeled them as "bad shepherds". In the period that followed the corruption which came to light in the tenth century, some clergymen and philosophers who were not satisfied with the bad shepherds wrote a series of books, and it was suggested that the emperors could also lead the flock as an alternative to the clergymen who did not duly perform their duties as shepherds. The idea that the emperors could lead the flock as well naturally paved the way for secular and politicized context for the concept of shepherding, therefore, kingdoms became the new groups of power against the authority of the church. These quarrels had played a role since the thirteenth century in the emergence of the conflict between the church and the state. Overall, shepherding was one of the prominent titles given to the emperor in Early Modern Europe, and it made it possible for the states which were in the form of monarchy to gain power.