Diplomasi zaman içerisinde anlamsal değişimler geçirmiş ve toplumdan topluma uygulanışında farklılıklar yaşamışsa da devletlerin hayatında hep var olmuştur. Tarih boyunca devletler, diplomasiyi genelde barışçıl yollarla kazanımlar elde etme üzerine şekillendirmeye çalışmışlardır. Diplomasinin gelişmesinde ve kurumsallaşmasında Yunan şehir devletleri ile Helen mirasından beslenen Roma İmparatorluğu’nun önemli katkılarının olduğu bilinmektedir. Roma imparatorluğu diplomasiye yeni kurumlar kazandırmadan ziyade, diplomatik ayrıcalık kavramını ve anlayışını geliştirmiştir. Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra Doğu Roma yani Bizans birçok alanda olduğu gibi diplomasi alanında da Roma anlayışını ve geleneklerini devam ettirmiştir. Ancak sadece Bizans üzerinden bakıldığında dahi, Bizans diplomasisinin büyük ölçüde Türklerle olan ilişkileri etrafında şekillenmiş olması, Türklerin diplomasinin gelişimine sunduğu katkının boyutunu göstermektedir. Avrupa Hun İmparatorluğu’nun tarihteki yeri kadar, Bizans’ın sürekli tehdit ve mücadeleye karşı yüzyıllarca ayakta kalma başarısı da bir o kadar önemlidir. Bizans İmparatorluğu’nun varlık mücadelesi içerisinde sürekli bir Türk gerçeği olmuştur. Bizans’ın hayatındaki Türk gerçeğinin önemli temsilcilerinden biri Avrupa Hunlarıdır. Hunlarla, Bizans arasındaki ilişkiler dünya tarihinde de önemli sonuçlar doğurmuştur. Bizans- Hun diplomatik ilişkisi Kavimler Göçü’yle başlamıştır. Bizans, imparatorluğun varlığını devam ettirmede diplomasiyi en güçlü araçlardan biri olarak görmekteydi. Avrupa Hun İmparatorluğu ve Bizans arasında yaklaşık olarak yüz yıla yayılan bir siyasi ve diplomatik ilişki söz konusu olmuştur. Bu ilişkinin en yoğun ve uzun dönemi, Bizans imparator II. Theodosius ve Hun İmparatorluğu’nun sembol ismi Attila dönemidir. Bizans ve Avrupa Hunları kültürel yapıları ve stratejileri doğrultusunda diplomasiyi kendi araçları ve anlayışlarla farklı şekillerde yürütmüşlerdir. Ancak her iki tarafın diplomasiyi önemli görmesinde ve diplomatik ilişkilerin kurumsal bir yaklaşımla ele alınmasında ortak bir anlayış sergilenmiştir.
Diplomacy has undergone semantic changes over time and has varied in its application from society to society, yet it has always existed in the life of states. Throughout history, states have generally aimed to shape diplomacy around achieving gains through peaceful means. It is well-known that the Greek city-states and the Roman Empire, which drew from the Hellenistic heritage, made significant contributions to the development and institutionalization of diplomacy. Rather than introducing new institutions to diplomacy, the Roman Empire developed the concept and understanding of diplomatic privileges. After the fall of the Roman Empire, the Eastern Roman Empire, or Byzantium, continued the Roman understanding and traditions in diplomacy, as in many other fields. However, even when viewed solely through the lens of Byzantium, the fact that Byzantine diplomacy was largely shaped around its relations with the Turks highlights the extent of the contributions made by the Turks to the development of diplomacy. Throughout the Byzantine Empire's struggle for survival, there has always been the presence of the Turks. Byzantium considered diplomacy as one of the most powerful tools to maintain the continuity of the empire's existence. A political and diplomatic relationship spanning nearly a century existed between the European Hun Empire and Byzantium. The most intense and prolonged period of this relationship occurred during the reign of Byzantine Emperor II. Theodosius and Attila, the iconic leader of the Hunnic Empire. Byzantium and the European Huns utilized diplomacy as a tool in accordance with their cultural structures and strategies, and carried it out in various ways with different approaches. However, both empires adopted a shared understanding in recognizing the significance of diplomacy and approaching diplomatic relations with an institutional framework.